Friday, October 27, 2006

daha dahadır

günün anlamlı şiiri,

daha dahadır...
parçalı bulutlu bir istanbul sonbaharında
tarabyadan denizi seyrediyorum
bir elimde viskim diğerinde kübo purom
daha dahadır daha dahadır demiyorum
tarabyadan denizi seyrediyorum
hanım sesleniyor içerden
bey bey hondadan ufuk arıyor diye
şimdi gelemem hanım diyorum
daha dahadır daha dahadır demiyorum
tarabyadan denizi seyrediyorum
pijamalarımı giyiyorum
hani en sevdiklerim var ya hanım almıştı
ulustan pazardan
kalp ilacımdan bir tane içiyorum
daha dahadır daha dahadır demiyorum
tarabyadan denizi seyrediyorum...


b.b. - 27/10/06, Tarabya

Sunday, October 15, 2006

18&Life



Aşağı yukarı 15 sene önce GSL deki ilk yıllarımda dinlediğim şarkı. Geçenlerde klibini buldum, izlerken, dinlerken seneler sonra içim bi cız etti.

Ricky was a young boy, he had a heart of stone
Lived 9 to 5 and worked his fingers to the bone

diye başlar

Eighteen and life you got it
Eighteen and life you know
Your crime is time and it's
Eighteen and life to go

diye devam eder

Ricky's the wild one, He married trouble had a courtship with a gun
Bang, bang shoot em' up, The party never ends
You can't think of dying when that bottle is your best friend

diye de biter..

Wednesday, October 04, 2006

∞→∞


She sends me my blue valentines
To remind me of my cardinal sin
I can never wash the guilt
Or get these bloodstains off my hands
And it takes a lot of whiskey
To take this nightmares go away
And I cut my bleedin heart out every nite
And I die a little more on each St. Valentines day
Remember that I promised I would
Write you...
These blue valentines
blue valentines
blue valentines

first inverse

olamama / olduramama II... yine mi beceremedin allahım ya becersen zaten ben kendimi becerticem zıngadak dedi kızgınca derken düşündü nedenini sadece ölememesinin veya allahıyla ölememesinin ilişkisini unuttuğunu hatırladı sonra hatırladığını unuttu derken hatırlayıverdi olamadığını/oldurulamadığını olmalıların ve/veya olduğunu/oldurulduğunu olmamalıların apıştı ve kalakaldı yüzü çarpık ve ağzı köpüklü ve sırtı kambur derken unuttu yine...

II olduramama / olamama... yine unuttu derken kambur sırtı ve köpüklü ağzı ve çarpık yüzü kalakaldı ve apıştı olmamalıların oldurulduğunu/olduğunu veya/ve olmalıların oldurulamadığını/olamadığını hatırlayıverdi derken unuttu hatırladığını sonra hatırladı unuttuğunu ilişkisini ölememesinin allahıyla veya ölememesinin sadece nedenini düşündü derken kızgınca dedi zıngadak becerticem kendimi ben zaten becersen ya allahım beceremedin mi yine...

Tuesday, October 03, 2006

taziye


dişi kribensisim aysun bir süre önce eşini kaybetmiş ve dul kalmıştır, merhuma rahmet ve yakınlarına başsağlığı diler, yeni eş arayışlarına hız vermiş olduğumuzu paylaşmak isteriz.

jaco

"jaco pastorius may well have been the last jazz musician of the 20th century to have made a major impact on the musical world at large. everywhere you go,sometimes it seems like a dozen times a day, in the most unlikely places you hear jaco's sound; from the latest tv commercial to bass players of all stripes copping his licks on recordings of all styles, from news broadcasts to famous rock and roll bands, from hip hop samples to personal tribute records, you hear the echoes of that unmistakable sound everywhere. (it may even be more imitated at this point than the previously most pervasive jazz sound to escape into the broader culture beyond the local borders of jazz, the moody harmon mute stylings of miles davis). for all the caterwauling that has gone on about new musicians that have shown up in recent years being toted as the "next miles", or the "duke ellington of their generation", or whatever, jaco outranks all of them and all of that by being the one and the only of his kind, without predecessor; the only post 1970 jazz musician known on a first name basis with all music fans of all varieties everywhere in the world. from the depths of africa where he is revered in almost god-like status to the halls of most every music university on the planet. to this day, and maybe more than ever, he remains the one and the only JACO. "

* from www.jacopastorius.com by Pat Metheny
----------------------------------------------------------------------------------
"dünyanın en hüzünlü yaşam öykülerinden birine sahip insan. kısa zamanda ünlenen, megaloman, ama megalomanlığının arkasında benzersiz bir deha ve yetenek yatan büyük basçı. musician dergisinde billowski'nin yazdığına göre ölümü şu şekilde olmuştur: jaco, florida'da bulunan daha önce de içkiliyken rezalet çıkardığı için atıldığı, sadece üyeleri kabul eden midnight bottles adlı bir caz kulübüne gider. kör kütük sarhoştur ve içeri alınmayınca kapıyı tekmelemeye başlar. kapıdaki uzak doğulu korumadan feci bir dayak yer. polis olay yerine geldiğinde jaco'yu kendi kanından bir gölcüğün içinde bulunur. suratındaki tüm kemikleri kırılmış, kafatası çatlamış, tek gözü çıkmış vaziyettedir. bir süre komada kaldıktan sonra doktorlar durumunun iyiye gitmeye başladığını, ama vücudunun bir yanının felç olma ihtimali bulunduğunu söylerler. ayak parmağını kıpırdat, elimi tut gibi basit komutlara karşılık verebilen jaco umut vaadetmektedir. doktorlar yakında kendine gelebileceğini söyleseler de, o gece beyninin sol kısmındaki damarlardan biri çatlayan jaco felç olur, tanıma ve anlama yetilerini yitirir. ertesi gün tüm beyin fonksiyonları durur. suni solunum aygıtından çıkarılır, buna rağmen kalbi üç saat kadar atmaya devam eder, babasının kucağında, 35 yaşında ölür. yani, donna lee 'sini çalarak ünlü olduğu charlie parker' la aynı yaşta. dünyanın en büyük basçısı bu şekilde hayata veda eder. alkol ve uyuşturucuya kurban verilen müzisyenler kervanına katılır."

* from eksisozluk by jazzbass

soro soro

"bana ya gafillerin rehavetini ya da alimlerin metanetini ihsan et,...
.....yalvarırım, beni hem bilgili hem güçsüz kılma...."

Thursday, September 21, 2006

3-5-2


bu yazıyı okuduktan sonra ne istersen yapabilirsin ne biliyim bul işte
yapacak bişeyler ve bazı kimseler yani bişeyler yapacak bazı kimseleri
bul ve onlara bişeyler yap ve bu bazı kimseler de kendilerine bi şeylerin
yapıldığını asla va asla anlamasınlar ki hala kendilerinin çok önemli
bazı kimseler olduklarını düşünmeye devam etsinler ve sen gene bilmeye devam et
ki bu bazı kimselere bi şeyler yaptın ama bu bazı kimseler kendilerine bazı
şeylerin yapıldığının farkına bile varamayacak kadar gerizekalı ve
ihtiraslarından yanıp kavrulan bazı kimseler ve sen kendinliğine devam
et asla o kendilerine bazı şeylerin yapılmış olmasına rağmen kendilerine bu bazı şeylerin yapılmış olduğunu farketmeyen bazı kimselerin sınıfına girme ki bu bazı kimseler senin kendilerinden ve kendileri gibi göt deliği emici diğer bazı kimselerden olmadığını farketsinler ya da farkedemesinler ve sen de doğal olarak bu bazı kimselerin senin de onlar gibi bazı kimselik sınıfına dahil olmadığını farkedebilmelerini bekleme tabi ki
salak mısın sen.

"O her şeyi görendir"

Bozulma sendromunun başladığını görmek ne güzel,
bu zamana kadar niyebozulmadı ki?

1+1

“İsmim Mesut göbek adım Bahtiyar,Yıllarca hep böyle bildiniz siz Mesut Bahtiyar’ dan şarkılar dinlediniz...”Balkona çıktım, güzel bir esinti var bu gece. Üstüme de zaten pijamalarımı çekmişim, ohh kimse keyfimi bozamaz artık. Cabbar’ ın da keyfi yerinde bu gece; tabi balıkları lüp lüp götürdü az önce isterse keyifsiz olsun, karşımdaki sandalyede istirahat ediyor kendileri şimdi. Ben de bir yandan rakımı içip bir yandan da pilakimi yiyiyorum.“Bana ait çizgiler dikkat et silinmesin, ...., benden evvel başkası seni görüp sevmesin...”Bu akşam değişik bir şeyler var, hani insan kendini kimi zaman daha farklı, daha rahat, hafiflemiş ve daha mutlu gibi hisseder işte o var. Çok keyifli. Arada bir boğazdan geçen gemilerin sintinelerinin kokuları dışında. Sineklere karşı bile daha anlayışlıyım bu akşam.“Aşk bu mu, sevda bu mu, hayat bu mu? Kalb acı, dünya hüzün, göz yaş dolu”Yıllar öncesini hatırlattı bu gece bana; annem, babam gene aynı balkonda, ablam İstanbul’ da öğrenci o zamanlar, gene aynı hafiflik var ben de konuşulanları dinlerken. Tabi o günler nereden baksan 25 yıl önceydi. Önce babamı verdim toprağa genç yaşında, birkaç yıl sonra da annemi kollarımda kaybettim kanserden, kollarımda. Kabullenmesi epeyce zor.. Belki de sırf buyüzden ölüm o kadar yabancı, o kadar ürkütücü gelmiyor bana artık.“Halimi anlayacak, derdime katlanacak, benimle ağlayacak sevgili istiyorum..”Gene aynı balkon, gene aynı gece ve değişik olarak uykulu Cabbar. Ve yarın gene bana yabancı olmayan bir gün...“Gel etme dedim, kal gitme dedim, söz dinlemedin bak kaçıverdin..”Çok da geç olmayan bir saatte uyandım. Ben uyanınca yatağı yanımdaki sandalye olan Cabbar’ da uyandı ama hemen kendini aşağı attı bak ben gene senden erken kalktım gibilerinden; ben yattıktan sonra yatar, ben kalkmadan kalkardı, yani benim bütün hayatımı o idare ederdi kendince. Traş olup duş aldım, biraz peynir ekmek ve çay ile geçiştirdim kahvaltı faslını. Üstüme gelişigüzel bir şeyler geçirdim, gazeteye çabucak bir göz attım çünkü saat yaklaşıyordu.“Dediler ki gün gelir unuturmuş gidenler. Olsun bana aşk dolu geçen yıllarım yeter. Nasıl olsa her şeyin zamanla sonu yok mu?...”Köşedeki çiçekçiden her zamanki gibi sana layık olduklarına bir türlü kendimi ikna edemediğim çiçekler yaptırdım ve doğruca yanına geldim...Cebimden üzerinde geçen akşam senin için yazdığım bir şeylerin olduğu küçük kağıt parçasını çıkardım...“Dolarken gönlüme bir tatlı hüzün, sürükler hayalini gül renkli yüzün, seni sevmek bile yetmiyor bana, içimde bir his var aşktan da üstün, aşktan da üstün...”.... saatime baktım vakit gelmişti, tam 6 sene önce, tam bu an gözlerini kapattın sen, dayanamadın, başaramadın bu zalim dünyada ve kendimce okumaya başladım, 6 sene oldu ama ben eskisinden de çok üzülüp, eskisinden de çok titreyip, eskisinden de çok ağladım o gün, sen hakkın olan gerçek bir melek olalı tam 6 sene olmuştu o gün;...
Çok uzaklardan,
Seni ne kadar çok özlediğimi,
Teninin sımsıcak sarışına ne kadar büyük bir arzu duyduğumu,
Kapkara gözlerindeki o ışıltıyı bir anlığına bile olsa tekrar yakalamayı ve
Gülüşünün bedenimi yarı uyuşmuş bir mutluluk anına itmesini,
Kokunun en ince ayrıntılarını, dudaklarının ılıklığını,
Birbirinden beter esprilerinle başa çıkabilmeyi,
Ağzına kadar dolu küllüğe ettiğin küfürleri,
Aynı gecelerin aynı saatlerinde aynı anda görebilmeyi umduğumuz benzer rüyaları,
Yemek yaparken suratındaki ciddi ifadeyi, çatık kaşlarını,
Sorunlarını, gözyaşlarını,
Çok uzaklardan,
Seni ne kadar çok özlediğimi,
Avazım çıktığı kadar bağırsam, haykırsam,
Yoldan geçenleri birbir kollarından tutup anlatmaya çalışsam,
Çok uzaklardan,
Deli olana kadar,
Sadece seni ne kadar çok özlediğimi,..

“ Dicebant mihi sodales, si sepulchrum amicae visitarem, curas me – asaliquantulum fore levatas.”
**Arkadaşlarım bana sevgilimin mezarını ziyaret edersem acılarımınh afifleyeceğini söylediler.

“Gökyüzünde duman duman bulutsun, söyle seni kalbim nasıl unutsun”

Saturday, September 09, 2006

sonra


öylesine bi şeyler yazıyim dedim öylesine bir gecenin öylesine bir sabahında tabi bütün bunlar öylesine bi hayata ait olmak üzere öylesine bi yazıhayatın ne kadar büyük bir anlamsızlık olduğunu anlatmayı hedefleyen ama onunla ilgili çok da enteresan bi şeyler üretemeyen aklına ilginç fikirler gelmeyen bi yazı canı sıkılan bi yazı takıntılı saplantılı bir yazı ileride olması olası çocuğunun da işbu nitelikleri taşımasına kesin gözüyle bakılan bu yüzden de çocuk konusunda çok ürkek bi yazı oysa hangi yazı istemez ki kıvırcık saçlı esmer ama renkli gözlü bi kızı olmasını inişli çıkışlı hata yapmaya çok elverişli bir yazı ilerde yapması muhtemel en büyük hatası üzerine ise henüz kesin bir kararı olmayan yazı siktiimin yazısı

01/04/2003

Friday, September 08, 2006

ilk


yesterday is here

if you want money in your pocket
and
a top hat on your head
a hot meal on your tableand
a blanket on your bed
well today is grey skies
tomorrow is tears
you'll have to wait til yesterday is here

-------------------------------------

ilk mesaj bir tom waits olsun istedim, belki bir sonraki ya da ondan sonraki, daha sonraki, (n-1)inci ve belki de sonuncu da tom waits olabilir. ben hiç bilemedim başlangıç ve sonuç ilişkisini, ben bilemezsem kimse de bilemez.